GİRESUNLU ÜNLÜ EŞKİYA MİCANOĞLU HÜSEYİN
Genel olarak soygun yapıp halkın malına ve canına kasteden, etrafı haraca kesenlere şakî ve bu kelimenin çoğulu olarak eşkıya denmiştir. Ayrıca Celâli, eşkiyâ, harami, haramzade, türedi, haydut, uğru kelimeleri de bu anlamda kullanılmıştır. Çoğu araştırmacı eşkıyayı köylülere yardım etmeye çalışan kır isyancıları olarak takdim eder. Araştırmacı Karen Barkey ise onların kırsal toplumun esas zorbaları olduğunu ifade eder. Ona göre eşkıya grupları kırsal topluma zarar vermişlerdir. Onların kaynaklarını yağmalamış ve yerel iktidar sahipleri tarafından baskı altında tutulmalarına etkin bir şekilde katılmışlardır1. Ne var ki, eşkıyalığın bazen merkezî iktidarlara karşı halkın menfaatlerini savunma gibi mahiyet kazandığı da görülmüştür. Devlet görevlilerinin baskı ve zulümlerine bir tepki olarak eşkıya reisleri büyük şöhret kazanmış, halk muhayyilesinde kahramanlık destanlarına konu olmuştur .
1 (Karen Barkey, Eşkıyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi (çev. Zeynep Attok), İstanbul 1999, s. 22.
2 Eşkıya, genellikle sarp dağlarda yuvalanıldı. Bu durumda belli bir gücün desteğine ihtiyaç duyulurdu. Çünkü, yiyecek temini, haber alma, lojistik destek gibi uzun süreli faaliyetleri için bu gerekliydi. Kendilerine bazen köylüler, bazen de bulundukları yörenin zengin ağası yardımcı olur ve bunlar yatak adıyla anılırdı. Yatağı olmayan eşkıyanın uzun müddet barınması mümkün değildi. Ehl-i örfün halkı ezdiğini gören eşkıya zulmünü daha da artırırdı. İki ateş arasında kalan köylü tehlikenin daha çok geldiği eşkıya tarafına meylederdi. Böylece birçok eşkıya grubu taşrada köy ağaları, şehirlerde ise zabit ve idarecilere işbirliği içine girerdi. Halk eşkıyaya para, yiyecek ve barınak vermek zorunda kalırdı. Osmanlı döneminde eşkıyaya yardım ve yataklık yapan halk "nezir akçesi"ne bağlanarak para cezasına çarptırılabilirdi. Bk. Mücteba İlgürel, "Os-manlılar'da Eşkıyalık Hareketleri", DİA, XI (tstanbul 1995), 467-468.)
Doğu Karadeniz'de gerek Osmanlı döneminde, gerek Millî Mücadele yıllarında, gerekse Cumhuriyet döneminde halk ve hükümet tarafından eşkıya olarak nitelendirilenler arasında Tirebolulu Hoçuroğlu Hüseyin; Fatsalı Hekimoğlu İbrahim, Lâz Mehmed; Ünyeli Gürcü Deli Reşid; Giresunlu Fahir, Kara Mahmud, Goloğlu Anzırlı Mehmed, Bulancaklı Hacı Velioğlu Nuri Efendi; Rizeli Sandıkçı Şükrü; Tonyalı Şişmanoğlu Ahmed, Reşadiyeli Güpür Mehmed; Şalpazarlı Kadiroğlu Ali Osman; Keşablı Tomoğlu İsmail ve Micanoğlu Hüseyin sayılabilir. Bu dönemlerde gayrimüslim eşkıyalara da rastlanır. Bunlar arasında Rum Yanidis, Yanidisoğlu Haçika, Sarı Yani'yii Ermeni Haçik'i saymak mümkündür. Burada üzerinde durulacak olan Micanoğlu, Giresun yöresinde türkülere konu olmuş, dost meclislerinde türkülerini söylemenin bir gelenek halinde sürdürüldüğü, hemen hemen bütün halkın hikâyesini bildiği ünlü eşkıya olarak dikkat çekmektedir.
Halk arasında eşkıyalığa başlayış hikâyesi şöyle anlatılır3: Micanoğlu Hüseyin 1280 (1864) yılında Giresun'un Keşab nahiyesine bağlı Engüz (Dokuztepe) köyünde doğmuştur. Babası Ömer Ağa, annesi Yakuboğlu Osman'ın kızı Ayşe kadındır. Giresun'da Sultan Selim Camisi yanındaki medreseye devam eder, arkadaşları ile bir gece medreseye gizlice kadın getirdiği için medreseden atılır (1880), tahsiline devam etmek için Sayca köyünden arkadaşı İsmail Ağa'nın oğlu Hüseyin ile birlikte Erzurum'a gider. Zeki, çalışkan olmasına rağmen imtihanda başarılı olamaz, Giresun'a döner (1881), daha sonra da askere gider. Bir söylentiye göre askerden firar edince dayısı Yakuboğlu Şükrü'nün yanına gelir. Onların aralarında bir kadın yüzünden çıkan kavgada Kalafatoğlu Memiş Hoca öldürülür. Kala-fatoğlu Memiş'i öldürenin Micanoğlu olduğu tespit edilince takibata çıkıyor, o da firar ederek şekavete başlar.4-
(3 Kerempelioğlu Ersöz (Şaban Ersöz), Micanoğlu Hüseyin'in hayatını yazmış ve önce Karadeniz Gazetesi'nde "Micanoğlu: Abdülhamit devrinde hükümete meydan bkuyan, Giresun havalisinin en müthiş eşkıyası" adıyla ilk sayısından (2 Ocak 1952) itibaren tefrika etmeye başlamış ve Micanoğlu'nu "... Zamanında genç kıtların sevgilisi ve Giresun'un Guilianosu olan bu sevimli haydudun bazen bir hakim kadar adil, bazen martininden ölüm saçan bir cani ve ekseriya fakirleri koruyan, merhametli bir insan ruhu taşıdığım göreceksiniz" sözleriyle tanımlamıştır. Kerempelioğlu daha sonra Micanoğlu'nun hayatını "Sevimli Haydut Micanoğlu" adıyla Yeşilgiresun Gazetesi'nde (24 Nisan 1956-28 Nisan 1959) tefrika olarak yayınlamıştır. Doğu Karadeniz eşkıyalarına dair yapılan bir yüksek lisans tezinde Micanoğlu'na da yer verilmiştir. Bk. Yaşar Küçük, Doğu Kara-deniz Bölgesinde Yaşamış Eşkıya ve Kabadayılara Ait Türküler-Destanlar, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun 1988, s. 187-213.)
Bir diğer söylentiye göre de Erzurum Süvari Alayı'nda nişanlısı Emine'nin Memiş Hoca'nın oğluna verildiğini duyunca firar eder. Onun gelişiyle köyde dedikodu alır yürür; Micanoğlu'nun gelinle ilişkisi olduğu etrafta söylenmeye başlar. Dedikodulardan rahatsız olan Micanoğlu'nun eski nişanlısı, bir akşam üstü eline bir değnek alarak Micanoğlu'nun yolunu keser, münakaşa başlar, gürültü üzerine dışarı çıkan Memiş Hoca da kavgaya karışınca, Micanoğlu karakulak bıçağını çekerek onu öldürür5. Memiş Hoca'nın öldürülmesi üzerine köyün ileri gelenlerinden Hamaloğlu Hasan Ağa tarafından tutulup adalete teslim edilir. Mahkeme tarafından on sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. Ancak, hapishaneye konulduktan altı ay sonra Gürcü Deli Reşid'in adamı Eğribel Mehmed'le birlikte hapishaneden kaçar.
Hikâyenin devamında; hapishaneden kaçan Micanoğlu, bir süre gizlenmeye çalışırsa da sonunda Gürcü Deli Reşid'in çetesine katılmak zorunda kalır. İlk soygunu Bulancak'taki Şemsettin köyünde Yılancıoğlu Mustafa Ağa'yı soyarak yapar. Bu kanun dışı faaliyetleri köy basma, yolcu ve kervanları soyma şeklinde devam eder. Micanoğlu, artık dağlardadır ve dokuz kişilik çetenin başı olmuştur. Micanoğlu şekavete başladıktan bir müddet sonra Uğurca köyünden, Gotkile namıyla tanınan Köroğlu isimli şahıs bir olaydan dolayı firar edince kendisine haber gönderip yanına alır. Söylenilenlere göre Micanoğlu katiyen adam öldürmez, bütün bu işleri Gotkile'ye yaptırırmış. Micanoğlu, hükümet kuvvetlerinin yanında yer alarak kendisini takibe çıkanları teker teker yakalayarak öldürmeye başlar. Aynı günde Hamaloğlu Hasan Ağa'yı,,Tekbaşoğlu Komit Ali Ağa'yı, Sar-van İmamını öldürür. Hamaloğlu Ali Ağa'yı, kendisini kurtarmak vaadiyle kandırarak hükümete teslim etti diye öldürür. Bu öldürdüklerini Sarvan köyünden Salbacakoğlu Halil İbrahim Ağa ve diğerleri takip eder. Micanoğlu ve çetesinin yaptığı soygunlar ve bilhassa Şebinkarahisar'a gidip gelen kervanları vurması üzerine yüzbaşı vekili Palabıyık Kemal Ağa, yanına aldığı Aslan Bey ve Soloğlu Ahmed Ağa ile birlikte onun takibine çıkar ve Micanoğlu'nu yakalamaya çalışır. Fakat Micanoğlu'nu ele geçirmek mümkün olmaz. Micanoglu kendisini ele geçirmeye çalışan kuvvetleri meşgul ederek yakalanmamayı başarır6.
Mican takipten kurtulmak için kendisine daha güvenli barınma yerleri aramaya başlar. Karagöl7 yaylasına çıkarak Kel Seyid'e misafir olur. Kel Seyid, yanında kırk-elli kadar insan çalıştıran, sürüleri obaya sığmayacak kadar çok olan zengin birisidir. Kendini takibe çıkan kolluk kuvvetleri Micanoğlu'nun izini burada da bulur. Micanoglu, Yanbulu denilen bir dağ geçidinde hükümet kuvvetlerini pusuya düşürür, jandarmaların bir kısmını esir alır. Micanoglu hakkındaki kimi sözlü, kimi yazılı kaynaklara dayanan hikaye bu şekildedir.
Onun adının geçtiği arşiv belgeleri Micanoğlu'nun diğer bir yönünü aydınlatmaktadır. Micanoglu, Giresun-Şebinkarahisar yolu üzerinde bulunan maden işletmelerinden haraç almaktadır. Eğribel madenini işleten Fransız şirketin sahibine mektup yazarak ondan haraç ister. Maden şirketi haraç vermeye yanaşmayınca bu sefer Micanoglu madenin Karagöl yaylasından gelen suyunu keser. Maden susuz kalır. Bu haraç isteme olayı, konuyla ilgili türkü yakılmasına yol açar8:
Vara vara vardım maden yoluna
Bir mektup yazdım direktörüne
Eğer bu maden işleyecekse
Bin altın göndersin Micanoğlu'na
Karagöl akından kırk atlı geçtim
Martin kurşunun suyunu içtim
Sağımdan vuruldum soluma düştüm
Dil bilmez Çerkezler içine düştüm
6 (Küçük, age., s. 190.
7 Dereli ilçesinin güneybatısında, Giresun-Ordu-Sivas illerinin birleşme noktasına yakın bir konumdaki 3107 m. zirveli Karagöl dağında bulunan Karagöl gölü ve çevresindeki çayırlarla kaplı alanlar, yöresin en ünlü yaylarından birini oluşturur. 3000 metrenin üzerine çıkan yükseklik sebebiyle yazın bile kar ve buz görülür {Giresun U Turizm Envanteri, ts, s. 38).
8 Küçük, age., s. 192-193).
Ben de vardım maden baskununa
Yar yağmur yağmış daşın üstüne
Beş üz asker kalkmış Mican üstüne
Karagöl yaylasında Kel Seyid'n misafiri olan Micanoğlu'nun hem Fransız şirketin sahibinin eşi ile, hem de Kel Seyid'in gelini ile aralarında bir gönül ilişkisi olduğu etrafta söylenmeye başlar. Gerek madene yaptığı baskın sebebiyle hükümet kuvvetlerinin takibi, gerekse Kel Seyid'in gelini ile olduğu söylenilen gönül ilişkisi bir bakıma Micanoğlu'nun da sonu olur. Bir söylentiye göre Kel Seyid, hükümetle anlaşarak Micanoglu ve arkadaşlarını yakalar. Ellerine kelepçe vurur. Micanoğlu'na karşı hissi bir yakınlık duyan Kel Seyid'in gelini yoğurt tasının içinde kelepçenin anahtarını Micanoğlu'na verir, onun kaçmasını sağlar. Micanoglu dışarıya çıkınca köpeklerin saldırısına uğrar. Köpeklerden kurtulmak için yakındaki bir göle girer. Uzun süre suda kalan Micanoglu, üşütür hasta olur, Çivriz yaylasına yakın Yassıalan'da ölür. Cenazesini Keşap'a getirirler.
Diğer bir söylentiye göre geliniyle olan ilişkisi sebebiyle Kel Seyid, Micanoglu ile arkadaşlarını birbirine düşürür. Arkadaşları Micanoğ-lu'nu öldürüp bir duvarın üzerinden aşağıya atarlar. Cenazesi Giresun'a getirilir.
Ama halk arasında Micanoğlu'nun bu şekilde ölmesi, olaya destanı bir hava kazandırır. Bir inanışa göre Micanoglu, o sırada çığ altında kalarak ölen Kel Seyid'in çobanlarından birisine kendi elbiselerini giydir-miştir, herkes Micanoğlu'nun çığ altında kalarak öldüğünü zannetmiştir. Diğer bir inanışa göre de Çivriz deresi içinde bir başka adamın ölüsü bulunur, müfreze bu ölüye müsademe edilmiş gibi üç beş el kadar silah atar ve bu kişinin Micanoglu olduğu söylenilir. Adamın ölüsü müfreze tarafından Keşab'a getirilir, Micanoğlu'nun anasından "teifcin ve tehditle" ölünün Micanoglu olduğunu'Söylemesi istenilir. Micanoğlu'nun anası ölenin Micanoglu olmadığını bildiği halde "oğlum diye feryad eder". Aslında Micanoglu ölmemiştir, bu diyarı terk etmiş ve o "sır olmuştur". Hatta, Micanoğlu'na Osmanlı ülkesinin değişik yerlerinde rastlanır. Micanoğlu'nu kimisi Midilli'de, kimisi Zonguldak'ta, kimisi Mekke'de görür9. İşte, halk tarafından çok sevilen, efsanevî bir kimlik verilen ve adına türkü yakılan Micanoğlu'nun hayatı kısaca böyledir.
Dünyadaki benzeri örnekleri gibi öldüğüne inanılmayan bir halk kahramanı şeklinde görülüp hayatı efsanelere boğulmuş olan Micanoğlu hakkındaki resmî kayıtların mevcudiyeti onun faaliyetleri hakkında inanılır bilgilere ulaşmayı sağlar. Yaptığımız çalışma sonucu arşivde Micanoğ-lu'na dair şimdilik bir kayıt ile üç belgeye rastladık. Bunlardan ilki Tirebolu ayanlarından Kethüdazâde Mehmed Emin Ağa'nın (ö. 1849) oğlu Mehmed Esad Bey'in sicil kaydıdır. Sicil kaydında (13 Mart 1887) Mehmed Esad Bey'in gönüllü olarak Gürcü Deli Reşid'in ve Micanoğlu'nun takibine çıktığı belirtilir10.
İlk kez burada yayımlanan diğer üç belgeden biri, Micanoğlu'nun İngiltere uyruklu Licese (Şaplıca) maden direktörüne yazdığı tehdit mektubunun sureti; diğeri İngiltere'nin Trabzon konsolosu tarafından Trabzon valisi Ali Sururî Paşa'ya verilen 29 Nisan 1887 tarihli mektubu; üçüncüsü ise Licese madeninden Giresun iskelesine sevk olunan cevherin naklini engellenmesine, altı kişilik çete efradıyla birlikte kendisini takibe çıkan Giresun zaptiyesinin silahlarını almasına, yolcuların eşyalarını gasbetmesi üzerine yakalanmasına çalışılmasına dairdir11. Micanoğlu'nun yörede etkinliğini gösteren bu belgeler arasında bir eşkıya reisinin günümüze ulaşan nadir mektup suretlerinden birinin olması dikkat çekicidir. Micanoğlu'nun mektubunun ana teması Licese madenine yapılan baskın, bu baskının sorumlusu olarak görülen Micanoğlu'nun yakınlarının hükümet kuvvetleri tarafından tutuklanması ve konsolosun Micanoğlu hakkındaki düşünceleridir.
9 (Küçük, age., s. 190-194. Tirebolulu Eseoğlu Hasan Yüksel (1904-1976) donanma ile Midilli'ye giden Tirebolulu birbahriye neferinin yanına yaklaşan bir kişinin sohbet sırasında "...ben de Giresunluyum. İsmini duyduğun Micanoğlu benim" dediğini, o bahriye neferinin ismini vererek naklederdi.
10BOA, SAİD, nr. 165, s. 117. Kayıtta "...fahri olarak muhacir Reşîd ve Kesâblı Micanoğlu refakatlerinde çend nefer eshâs-ı reztleden müteşekkil firkateyn eşkıyanın izâle-i vücûdlanna veya derdest ve tenkillerine me'zûn edilerek..." denilmektedir.
11Trabzon vilâyetine yazılan 10 Ramazan 1304 (2 Haziran 1887) tarihli tahrirat müsveddesinden anlaşıldığına göre Micanoğlu Licese madeninden Giresun'a sevk edilen cevheri Giresun yolundan geri çevirmiş, katırcıları tehdit etmiş, Kanlı Han mevkiinde altı kişilik çete efradıyla Giresun zaptiyelerinin silahlarını ve bir takım yolcuların iki yüz lira kadar parasını almıştır (BOA, DH.-MKT, nr. 1423/118).
"Eşkıyâ-i Giresun Keşâb Mîcânoğîu Hüseyin Efendi" imzası ile yazılan, "Karahisar-ı Şarkî Mutasarrıflığından Avrupalı madenci direktörü Ağa'nın huzura âlîsine" şeklinde başlayan ve "Fûtüvvetlü benim dostum direktör ağa hazretleri" diye devam eden tarihsiz mektupta Micanoğlu şöyle demektedir:
"Bu Icerre zât-ı âlîlerinize mahsûsen selâm ederim. Kaldı ki sizler beş on seneyi mütecaviz madenci olduğunuz ma'lûm ve bendeniz de beş altı seneden be-rü eşkıya olduğum beyân ol-cihet şimdiye kadar sizlere bir kusur getürmüş ol-mayup Licese isnadından dolayı karındaşım Mehmed ile Süleyman yirmi mâhı mütecaviz taht-ı tevkîfde kalup bî-gayr-i hak halbuki, bendeniz ile Muhacir Küçük Hüseyin12 olduğu hepinize ma'lûmdur. Kaldı ki, şimdiki halde sizlere şu kadar çok recâ ederim. Bu iki karındaşlarımı mahbûsdan çıkarup kendünüze zap-tiyye edüp iskân etmenizli] matlûb ederim. Her kaç lira altun mesârif ederseniz bendenize beyân edesin. On beş güne kadar çıkarırsınız bendenize iki bin altun vermiş kadar hükmü vardır.Ve eğer bu işe gayret etmezseniz evvelâ canınıza sa-nry^en cevherine dahi Uzundere'den gelen şeylerine dahi Karagöl'den giden suya bu tahrîr ile himâm şeylere man'î-i şer'î olacağım. Ma'lûmunuz olsun. Kaldı ki, sizlere on beş gün mühlet. Cevâbınızı isterim. Bu işe gayret etmedikten sonra sizlere daha rahatlık yoktur. Katırcınızı işletmem. Her bir cihet kötülük ederim. Sonra bendenize beyân eylemedin dimiyesiniz. İrâdelye] muntazırımu".
Micanoğlu'nun maden direktörüne yazdığı bu tehdit mektubu üzerine İngiliz konsolos Ali Sururî Paşa'ya durumu bildiren Fransızca bir mektup yazar. Mektubun tercümesine göre konsolos şunları söylemektedir:
"15 Nisan [l]303 [27 Nisan 1887] tarihinde vuk'u bulan mükâlemeye istinaden İngiltere devlet-i fehîmesi teb'âsından Licese mâden direktörüne eşkıyadan Micanoğlu'nun yazdığı tehdîdli mektûb suretinin leffen huzûr-ı âlî-i vilâyet-penâhîlerine takdimle kesb-i şeref eylerim.
Bu tehdîdden mâden idaresi korkmakda olduğundan ümîd-vârım ki, zât-ı âlî-i vilâyet-penâhîleri eşkıyâ-i merkûmenin derdestini ve cem'iyyet ve mazarratını men' edecek tedâbiri diriğ buyurmazlar. Şâki-i merkum Micanoğlu'nun refâ katinde Güret muhacirlerinden üç şahıs bulunduğunu haber almışdım.
12Trabzon vilayetine muhatap 4 Nisan i 888 tarihli bir yazı müsveddesi Küçük Hüseyin'e dairdir. Belgeye göre Küçük Hüseyin ölü olarak ele geçirilmiştir. Küçük Hüseyin'in yakalanması için Trabzon Merkez Aabur Ağası Süleyman Ağa ile oğlu mülâzım Hacı Bey tarafından hafiyelere verilen beş bin kuruş paranın sarfı hususunda herhangi bir emir verilip verilmediğinin tahkik edilmesi istenmiştir (BOA, DH. MKT, nr. 1499/22).
13BOA, Y. PRK. EŞA, nr. 6/67, lef: 1.
Çürüksu-lu sa'âdetlü Ali Paşa'nın bana bugün verdiği viziteyi bir vesile add ile bundan bt'l-istifâde buna dair ettiğimiz mükâleme üzerine Ali Paşa şâki-i merkum refâketin-de yalnız Gürcî olarak bir adem bulunup o da dâmâdı Ali Bayrakdaroğlu olduğunu cevaben söyledi. Ve her ne kadar bu eşkıya cem'iyyetine ehemmiyet verilür ise de ehemmiyete şetyân bir şey olmayub eğer Serasker Paşa hayretleri kendüsü-ne kimsenin ma'lûmatı olmaksızın hafi bir emir verirse bunların cem'iyyetini az müddet zarfında mahv edeceği ümid-kavîsinde bulunduğumu ve bu suretle Dev-let-i Aliyye ile Ingilizler'ih menfa'atine bir hidmet etmiş olacağını ilâveA makal eyledi. Ümîd ederim ki, bu takririm zât-ı alî-i semûhîleri ile Ali Paşa beyninde Kiss eylediğim az. çok bürûdetin ber-taraf olmasına bir vesile-i cemîle olacakdır. İfvtiramât-ı mahsûsa-i fâ' ikamın kabûl-i temînatı mercûdur e/endim ".
Gerek Micanoğlu'nun maden direktörüne, gerekse konsolosun Trabzon valisine yazdığı mektuptan Micanoğlu'nun hayatına dair yeni bilgiler elde etmemiz mümkün olmaktadır. Bir kere Micanoğlu, İngiliz maden direktörü ile çok yakın ilişki içinde bulunmakta ve direktöre "dostum" diye hitap etmektedir. Micanoğlu'nun "beş altı seneden berü eşkıya olduğum" ifadesinden hareketle 1882 yılında dağa çıktığı söylenebilir15. Bu yıllarda Li-cese madeni Şebinkarahisar'a dört saat mesafededir ve simli kurşun madeni çıkarılmakta, bir İngiliz şirketi tarafından işletilmektedir. Madenin çıkarılması için gerekli olan bütün alet ve edevat ile çıkarılan cevheri ezip temizlemek üzere bir de fabrika bulunmaktadır. Günde yedişer tona kadar maden cevheri çıkarılan fabrikada, sayıları üç yüz ile beş yüz arasında değişen işçi çalıştırılmaktadır16. Micanoğlu, haraç aldığı böyle büyük bir maden cevheri işleyen fabrikaya baskın yapmıştır.
14BOA, Y. PRK. EŞA, nr. 6/67, lef: 2.
15Yaşar Küçük, Kerempelioğlu'na ve Engüz köylülerine dayanarak Micanoğlu'nun 20 yaşında eşkıya olduğunu düşünmektedir. Micanoğlu'nun ifadesine ve Küçük'ün verdiği doğum tarihine göre Micanoğlu 20 yaşında değil, 18 yaşında eşkıya olup dağa çıkmış olmalıdır. Kerempelioğlu tarafından tespit edilen sekiz yıl eşkıyalık yaptığı ifadesine göre ve belgeye dayanarak 1890 yılında vurulduğunu, dolayısıyla eşkıyalık hayatının sona erdiğini söylemek mümkündür (Küçük, age., s. 188). Ancak, belgede Ali isimli bir damattan bahsedilmektedir. O halde, ne zaman evlenmiştir, ne zaman evlenecek yaşa gelmiş bir kız babası olmuştur? Bunlar dikkate alındığında eşkıya olduğu tarihle ve yaşıyla ilgili değerlendirmelerde bir çelişki söz konusu olmaktadır.
16Madene yapılan baskın ve direktöre yazılan tehdit mektubundan sonra İngiliz direktörün Lice-se madeninde kalmadığı, yerine Alman uyruklu Eschrich isimli bir kişinin geldiği anlaşılıyor (Salnâme-i Vilâyet-i Sivas, Sivas 1306, s. 247).
Bu baskını Micanoğlu ile Muhacir Küçük Hüseyin yapmasına rağmen, hükümet kuvvetleri Micanoğlu'nun kardeşi Mehmed ile Süleyman'ı yakalamışlardır. Mehmed ve Süleyman yirmi ayı aşkın bir süreden seri de hapishanede tutulmaktadırlar. Micanoğlu, İngiliz maden direktörüne Mehmed ve Süleyman'ın hapishaneden çıkarmasını, kendisine muhafız olarak almasını talep etmekte, bu iş için kaç lira altın masraf ederse kendisine bildirilmesini istemekte, on beş günlük de bir süre vermektedir. Direktör bu işi yaparsa karşılığında Micanoğlu'na iki bin altın lira vermiş sayılacaktır. Yani, Micanoğlu aldığı haraçtan bu kadar bir miktarı düşmüş olacaktır. Eğer, direktör hapishanede olan Mehmed ve Süleyman'ı on beş güne kadar kurtarmazsa Micanoğlu, direktörün canına kastedecek, çıkarılan maden cevherinin taşınmasına engel olacak, Karagöl'den gelen suyu kesecek, kısaca her türlü kötülüğü yapacaktır. Mektuplar, çete efradının etnik yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Buna göre Micanoğlu'nun çetesinde bu sırada üç değil, bir Gürcü asıllı bulunmaktadır. Bu da Micanoğlu'nun damadı Ali Bayrak-daroğlu'dur. Konsolosa göre çeteye fazla ehemmiyet verilmemelidir. Aslında serasker tarafından verilecek gizli bir emirle çete kısa bir müddet içinde yok edilebilecektir. Çetenin ortadan kaldırılması da ingiltere ile Osmanlı devletinin menfaatine olacaktır. Yayımladığımız bu belgelerin Micanoğlu ile ilgili bazı konulara açıklık getirdiği görülebilir. Uzun yıllar Giresun, Şebinkarahisar, Erzincan, Tokat, Trabzon, Samsun ve dağlarında dolaşan eşkıya Micanoğlu için türküler yakılmış ve yakılan türküler dilden dile söylenerek bugüne ulaşmış olup sevilerek dinlenilmektedir17. Micanoğlu'nun birçok özelliğinin ve faaliyetlerinin bu türkülere yansıtıldığını görmek mümkündür. Yaptığı soygunlardan ve aldığı haraçlardan fakirlere yardım ettiği, köprü, çeşme gibi hayır eserleri yaptırdığı söylenilen ve buna dair birçok olay anlatılan Micanoğlu, halkın sevgisini kazanmış, eşkıya olarak baskıcı ve yağmacı bir kimliğinin yanında, iyiliği ve kötülüğüy-le, her haliyle halkın belleğinde Köroğlu gibi bir karakter olarak algılanmıştır18. Türkünün derlenen sözlerinden bazıları şöyledir19:
17Micanoğlu türküsü Ahmet Yamacı tarafından Halim Giresunlu'dan derlenmiş ve notaya alınmıştır (TRT Repertuar no. 1247).
18Fikret Karadeniz, "Giresun'da Bir Alp Tipi ya da Bir Köroğlu Gibi Micanoğlu", Üç Kem Bir Ülke (Anadolu Denemeleri), Trabzon 2002, s. 133.
19Ahmet Caferoğlu'nun 1945 yılında sözlerini derlediği türküsü için bk. Kuzeydoğu İlleri Ağızlarından Toplamalar: Ordu, Giresun, Trafeon ve Rize Yöresi Ağızlan, Ankara 1994, s. 114-115.
Rakı koydum fincana
Hele bakın Mican'a
Kör olası Kel Seyid
Nasıl kıydın bu cana
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Martinimin pulları
Gece kestim solları
Aslan Mican geliyor
Saymaz karakolları
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Mican'ımın martini
Dolar dolaş boşalır
Kel Seyid'in gelinleri
Giyinir de kuşanır
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Karagöl obasında
Su içtim kana kana
Mican'ın ağaları
Ağlıyor yana yana
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Esbiye'nin pirinci
Ayvasıl'm turuncu
Ağaların içinde
Aslan Mican birinci
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Karisar yolu taşlık
Eskidi zıpka başlık
Gotkile hiç durmuyor
Hergün istiyor harçlık
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Ayvasıl burnu burun
Beyler geriye durun
Micanoğİu geliyor
Altına iskemle kurun
Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım
Karisar'ı ben yaktım
Giresun'a ev yaptım
Darılmayın kardaşlar
Beyler ağzına baktım
Oy benim canım
Dünyalarda bir canım
Mican sen öleceksin
Kabire gireceksin
Dokuz tahta altında
Ne cevap vereceksin
Oy benim canım
Dünyalarda bir canım