ANCİENT VİSİONART COLLECTOR &TREASURE HUNTERS
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


KOLEKSİYONERLER KULÜBÜ VE KOLEKSİYONERLİK
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Giresunlu Ünlü Eşkiya Micanoğlu Hüseyin

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
menderes1278
Admin



Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 18/01/11

Giresunlu Ünlü Eşkiya Micanoğlu Hüseyin  Empty
MesajKonu: Giresunlu Ünlü Eşkiya Micanoğlu Hüseyin    Giresunlu Ünlü Eşkiya Micanoğlu Hüseyin  I_icon_minitimePerş. Ocak 27, 2011 11:48 pm

GİRESUNLU ÜNLÜ EŞKİYA MİCANOĞLU HÜSEYİN
Genel olarak soygun yapıp halkın malına ve canına kasteden, etrafı haraca kesenlere şakî ve bu kelimenin çoğulu olarak eşkıya denmiştir. Ay­rıca Celâli, eşkiyâ, harami, haramzade, türedi, haydut, uğru kelimeleri de bu anlamda kullanılmıştır. Çoğu araştırmacı eşkıyayı köylülere yardım et­meye çalışan kır isyancıları olarak takdim eder. Araştırmacı Karen Barkey ise onların kırsal toplumun esas zorbaları olduğunu ifade eder. Ona göre eşkıya grupları kırsal topluma zarar vermişlerdir. Onların kaynaklarını yağmalamış ve yerel iktidar sahipleri tarafından baskı altında tutulmaları­na etkin bir şekilde katılmışlardır1. Ne var ki, eşkıyalığın bazen merkezî iktidarlara karşı halkın menfaatlerini savunma gibi mahiyet kazandığı da görülmüştür. Devlet görevlilerinin baskı ve zulümlerine bir tepki olarak eşkıya reisleri büyük şöhret kazanmış, halk muhayyilesinde kahramanlık destanlarına konu olmuştur .
1 (Karen Barkey, Eşkıyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi (çev. Zeynep Attok), İs­tanbul 1999, s. 22.
2 Eşkıya, genellikle sarp dağlarda yuvalanıldı. Bu durumda belli bir gücün desteğine ihtiyaç du­yulurdu. Çünkü, yiyecek temini, haber alma, lojistik destek gibi uzun süreli faaliyetleri için bu gerekliydi. Kendilerine bazen köylüler, bazen de bulundukları yörenin zengin ağası yardımcı olur ve bunlar yatak adıyla anılırdı. Yatağı olmayan eşkıyanın uzun müddet barınması mümkün değildi. Ehl-i örfün halkı ezdiğini gören eşkıya zulmünü daha da artırırdı. İki ateş arasında ka­lan köylü tehlikenin daha çok geldiği eşkıya tarafına meylederdi. Böylece birçok eşkıya grubu taşrada köy ağaları, şehirlerde ise zabit ve idarecilere işbirliği içine girerdi. Halk eşkıyaya para, yiyecek ve barınak vermek zorunda kalırdı. Osmanlı döneminde eşkıyaya yardım ve yataklık yapan halk "nezir akçesi"ne bağlanarak para cezasına çarptırılabilirdi. Bk. Mücteba İlgürel, "Os-manlılar'da Eşkıyalık Hareketleri", DİA, XI (tstanbul 1995), 467-468.)
Doğu Karadeniz'de gerek Osmanlı döneminde, gerek Millî Mücade­le yıllarında, gerekse Cumhuriyet döneminde halk ve hükümet tarafından eşkıya olarak nitelendirilenler arasında Tirebolulu Hoçuroğlu Hüseyin; Fatsalı Hekimoğlu İbrahim, Lâz Mehmed; Ünyeli Gürcü Deli Reşid; Gire­sunlu Fahir, Kara Mahmud, Goloğlu Anzırlı Mehmed, Bulancaklı Hacı Velioğlu Nuri Efendi; Rizeli Sandıkçı Şükrü; Tonyalı Şişmanoğlu Ahmed, Reşadiyeli Güpür Mehmed; Şalpazarlı Kadiroğlu Ali Osman; Keşablı Tomoğlu İsmail ve Micanoğlu Hüseyin sayılabilir. Bu dönemlerde gayri­müslim eşkıyalara da rastlanır. Bunlar arasında Rum Yanidis, Yanidisoğlu Haçika, Sarı Yani'yii Ermeni Haçik'i saymak mümkündür. Burada üzerin­de durulacak olan Micanoğlu, Giresun yöresinde türkülere konu olmuş, dost meclislerinde türkülerini söylemenin bir gelenek halinde sürdürüldü­ğü, hemen hemen bütün halkın hikâyesini bildiği ünlü eşkıya olarak dik­kat çekmektedir.
Halk arasında eşkıyalığa başlayış hikâyesi şöyle anlatılır3: Micanoğlu Hüseyin 1280 (1864) yılında Giresun'un Keşab nahiyesine bağlı Engüz (Dokuztepe) köyünde doğmuştur. Babası Ömer Ağa, annesi Yakuboğlu Osman'ın kızı Ayşe kadındır. Giresun'da Sultan Selim Camisi yanındaki medreseye devam eder, arkadaşları ile bir gece medreseye gizlice kadın ge­tirdiği için medreseden atılır (1880), tahsiline devam etmek için Sayca köyünden arkadaşı İsmail Ağa'nın oğlu Hüseyin ile birlikte Erzurum'a gi­der. Zeki, çalışkan olmasına rağmen imtihanda başarılı olamaz, Giresun'a döner (1881), daha sonra da askere gider. Bir söylentiye göre askerden fi­rar edince dayısı Yakuboğlu Şükrü'nün yanına gelir. Onların aralarında bir kadın yüzünden çıkan kavgada Kalafatoğlu Memiş Hoca öldürülür. Kala-fatoğlu Memiş'i öldürenin Micanoğlu olduğu tespit edilince takibata çıkıyor, o da firar ederek şekavete başlar.4-
(3 Kerempelioğlu Ersöz (Şaban Ersöz), Micanoğlu Hüseyin'in hayatını yazmış ve önce Karadeniz Gazetesi'nde "Micanoğlu: Abdülhamit devrinde hükümete meydan bkuyan, Giresun havalisi­nin en müthiş eşkıyası" adıyla ilk sayısından (2 Ocak 1952) itibaren tefrika etmeye başlamış ve Micanoğlu'nu "... Zamanında genç kıtların sevgilisi ve Giresun'un Guilianosu olan bu sevimli hay­dudun bazen bir hakim kadar adil, bazen martininden ölüm saçan bir cani ve ekseriya fakirleri koru­yan, merhametli bir insan ruhu taşıdığım göreceksiniz" sözleriyle tanımlamıştır. Kerempelioğlu da­ha sonra Micanoğlu'nun hayatını "Sevimli Haydut Micanoğlu" adıyla Yeşilgiresun Gazetesi'nde (24 Nisan 1956-28 Nisan 1959) tefrika olarak yayınlamıştır. Doğu Karadeniz eşkıyalarına dair yapılan bir yüksek lisans tezinde Micanoğlu'na da yer verilmiştir. Bk. Yaşar Küçük, Doğu Kara-deniz Bölgesinde Yaşamış Eşkıya ve Kabadayılara Ait Türküler-Destanlar, (Basılmamış Yüksek Li­sans Tezi), Samsun 1988, s. 187-213.)


Bir diğer söylentiye göre de Erzurum Süvari Alayı'nda nişanlısı Emine'nin Memiş Hoca'nın oğluna verildiğini duyunca firar eder. Onun gelişiyle köyde dedikodu alır yürür; Micanoğ­lu'nun gelinle ilişkisi olduğu etrafta söylenmeye başlar. Dedikodulardan rahatsız olan Micanoğlu'nun eski nişanlısı, bir akşam üstü eline bir değ­nek alarak Micanoğlu'nun yolunu keser, münakaşa başlar, gürültü üzerine dışarı çıkan Memiş Hoca da kavgaya karışınca, Micanoğlu karakulak bı­çağını çekerek onu öldürür5. Memiş Hoca'nın öldürülmesi üzerine köyün ileri gelenlerinden Hamaloğlu Hasan Ağa tarafından tutulup adalete tes­lim edilir. Mahkeme tarafından on sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. An­cak, hapishaneye konulduktan altı ay sonra Gürcü Deli Reşid'in adamı Eğribel Mehmed'le birlikte hapishaneden kaçar.
Hikâyenin devamında; hapishaneden kaçan Micanoğlu, bir süre giz­lenmeye çalışırsa da sonunda Gürcü Deli Reşid'in çetesine katılmak zo­runda kalır. İlk soygunu Bulancak'taki Şemsettin köyünde Yılancıoğlu Mustafa Ağa'yı soyarak yapar. Bu kanun dışı faaliyetleri köy basma, yolcu ve kervanları soyma şeklinde devam eder. Micanoğlu, artık dağlardadır ve dokuz kişilik çetenin başı olmuştur. Micanoğlu şekavete başladıktan bir müddet sonra Uğurca köyünden, Gotkile namıyla tanınan Köroğlu isimli şahıs bir olaydan dolayı firar edince kendisine haber gönderip yanına alır. Söylenilenlere göre Micanoğlu katiyen adam öldürmez, bütün bu işleri Gotkile'ye yaptırırmış. Micanoğlu, hükümet kuvvetlerinin yanında yer alarak kendisini takibe çıkanları teker teker yakalayarak öldürmeye başlar. Aynı günde Hamaloğlu Hasan Ağa'yı,,Tekbaşoğlu Komit Ali Ağa'yı, Sar-van İmamını öldürür. Hamaloğlu Ali Ağa'yı, kendisini kurtarmak vaadiy­le kandırarak hükümete teslim etti diye öldürür. Bu öldürdüklerini Sarvan köyünden Salbacakoğlu Halil İbrahim Ağa ve diğerleri takip eder. Mi­canoğlu ve çetesinin yaptığı soygunlar ve bilhassa Şebinkarahisar'a gidip gelen kervanları vurması üzerine yüzbaşı vekili Palabıyık Kemal Ağa, ya­nına aldığı Aslan Bey ve Soloğlu Ahmed Ağa ile birlikte onun takibine çıkar ve Micanoğlu'nu yakalamaya çalışır. Fakat Micanoğlu'nu ele geçirmek mümkün olmaz. Micanoglu kendisini ele geçirmeye çalışan kuvvet­leri meşgul ederek yakalanmamayı başarır6.
Mican takipten kurtulmak için kendisine daha güvenli barınma yer­leri aramaya başlar. Karagöl7 yaylasına çıkarak Kel Seyid'e misafir olur. Kel Seyid, yanında kırk-elli kadar insan çalıştıran, sürüleri obaya sığmayacak kadar çok olan zengin birisidir. Kendini takibe çıkan kolluk kuvvetleri Micanoğlu'nun izini burada da bulur. Micanoglu, Yanbulu denilen bir dağ geçidinde hükümet kuvvetlerini pusuya düşürür, jandarmaların bir kısmı­nı esir alır. Micanoglu hakkındaki kimi sözlü, kimi yazılı kaynaklara daya­nan hikaye bu şekildedir.
Onun adının geçtiği arşiv belgeleri Micanoğlu'nun diğer bir yönünü aydınlatmaktadır. Micanoglu, Giresun-Şebinkarahisar yolu üzerinde bulu­nan maden işletmelerinden haraç almaktadır. Eğribel madenini işleten Fransız şirketin sahibine mektup yazarak ondan haraç ister. Maden şirke­ti haraç vermeye yanaşmayınca bu sefer Micanoglu madenin Karagöl yay­lasından gelen suyunu keser. Maden susuz kalır. Bu haraç isteme olayı, ko­nuyla ilgili türkü yakılmasına yol açar8:



Vara vara vardım maden yoluna
Bir mektup yazdım direktörüne
Eğer bu maden işleyecekse
Bin altın göndersin Micanoğlu'na


Karagöl akından kırk atlı geçtim
Martin kurşunun suyunu içtim
Sağımdan vuruldum soluma düştüm
Dil bilmez Çerkezler içine düştüm
6 (Küçük, age., s. 190.
7 Dereli ilçesinin güneybatısında, Giresun-Ordu-Sivas illerinin birleşme noktasına yakın bir konumdaki 3107 m. zirveli Karagöl dağında bulunan Karagöl gölü ve çevresindeki çayırlarla kap­lı alanlar, yöresin en ünlü yaylarından birini oluşturur. 3000 metrenin üzerine çıkan yükseklik sebebiyle yazın bile kar ve buz görülür {Giresun U Turizm Envanteri, ts, s. 38).
8 Küçük, age., s. 192-193).


Ben de vardım maden baskununa
Yar yağmur yağmış daşın üstüne
Beş üz asker kalkmış Mican üstüne
Karagöl yaylasında Kel Seyid'n misafiri olan Micanoğlu'nun hem Fransız şirketin sahibinin eşi ile, hem de Kel Seyid'in gelini ile araların­da bir gönül ilişkisi olduğu etrafta söylenmeye başlar. Gerek madene yap­tığı baskın sebebiyle hükümet kuvvetlerinin takibi, gerekse Kel Seyid'in gelini ile olduğu söylenilen gönül ilişkisi bir bakıma Micanoğlu'nun da sonu olur. Bir söylentiye göre Kel Seyid, hükümetle anlaşarak Micanog­lu ve arkadaşlarını yakalar. Ellerine kelepçe vurur. Micanoğlu'na karşı hissi bir yakınlık duyan Kel Seyid'in gelini yoğurt tasının içinde kelep­çenin anahtarını Micanoğlu'na verir, onun kaçmasını sağlar. Micanoglu dışarıya çıkınca köpeklerin saldırısına uğrar. Köpeklerden kurtulmak için yakındaki bir göle girer. Uzun süre suda kalan Micanoglu, üşütür hasta olur, Çivriz yaylasına yakın Yassıalan'da ölür. Cenazesini Keşap'a getirirler.
Diğer bir söylentiye göre geliniyle olan ilişkisi sebebiyle Kel Seyid, Micanoglu ile arkadaşlarını birbirine düşürür. Arkadaşları Micanoğ-lu'nu öldürüp bir duvarın üzerinden aşağıya atarlar. Cenazesi Giresun'a getirilir.
Ama halk arasında Micanoğlu'nun bu şekilde ölmesi, olaya destanı bir hava kazandırır. Bir inanışa göre Micanoglu, o sırada çığ altında ka­larak ölen Kel Seyid'in çobanlarından birisine kendi elbiselerini giydir-miştir, herkes Micanoğlu'nun çığ altında kalarak öldüğünü zannetmiştir. Diğer bir inanışa göre de Çivriz deresi içinde bir başka adamın ölüsü bu­lunur, müfreze bu ölüye müsademe edilmiş gibi üç beş el kadar silah atar ve bu kişinin Micanoglu olduğu söylenilir. Adamın ölüsü müfreze tara­fından Keşab'a getirilir, Micanoğlu'nun anasından "teifcin ve tehditle" ölünün Micanoglu olduğunu'Söylemesi istenilir. Micanoğlu'nun anası ölenin Micanoglu olmadığını bildiği halde "oğlum diye feryad eder". As­lında Micanoglu ölmemiştir, bu diyarı terk etmiş ve o "sır olmuştur". Hatta, Micanoğlu'na Osmanlı ülkesinin değişik yerlerinde rastlanır. Micanoğlu'nu kimisi Midilli'de, kimisi Zonguldak'ta, kimisi Mekke'de görür9. İşte, halk tarafından çok sevilen, efsanevî bir kimlik verilen ve adı­na türkü yakılan Micanoğlu'nun hayatı kısaca böyledir.
Dünyadaki benzeri örnekleri gibi öldüğüne inanılmayan bir halk kahramanı şeklinde görülüp hayatı efsanelere boğulmuş olan Micanoğlu hakkındaki resmî kayıtların mevcudiyeti onun faaliyetleri hakkında ina­nılır bilgilere ulaşmayı sağlar. Yaptığımız çalışma sonucu arşivde Micanoğ-lu'na dair şimdilik bir kayıt ile üç belgeye rastladık. Bunlardan ilki Tirebo­lu ayanlarından Kethüdazâde Mehmed Emin Ağa'nın (ö. 1849) oğlu Mehmed Esad Bey'in sicil kaydıdır. Sicil kaydında (13 Mart 1887) Meh­med Esad Bey'in gönüllü olarak Gürcü Deli Reşid'in ve Micanoğlu'nun ta­kibine çıktığı belirtilir10.
İlk kez burada yayımlanan diğer üç belgeden biri, Micanoğlu'nun İn­giltere uyruklu Licese (Şaplıca) maden direktörüne yazdığı tehdit mektu­bunun sureti; diğeri İngiltere'nin Trabzon konsolosu tarafından Trabzon valisi Ali Sururî Paşa'ya verilen 29 Nisan 1887 tarihli mektubu; üçüncü­sü ise Licese madeninden Giresun iskelesine sevk olunan cevherin nakli­ni engellenmesine, altı kişilik çete efradıyla birlikte kendisini takibe çıkan Giresun zaptiyesinin silahlarını almasına, yolcuların eşyalarını gasbetmesi üzerine yakalanmasına çalışılmasına dairdir11. Micanoğlu'nun yörede etkinliğini gösteren bu belgeler arasında bir eşkıya reisinin günümüze ula­şan nadir mektup suretlerinden birinin olması dikkat çekicidir. Micanoğ­lu'nun mektubunun ana teması Licese madenine yapılan baskın, bu bas­kının sorumlusu olarak görülen Micanoğlu'nun yakınlarının hükümet kuvvetleri tarafından tutuklanması ve konsolosun Micanoğlu hakkındaki düşünceleridir.
9 (Küçük, age., s. 190-194. Tirebolulu Eseoğlu Hasan Yüksel (1904-1976) donanma ile Midilli'ye giden Tirebolulu birbahriye neferinin yanına yaklaşan bir kişinin sohbet sırasında "...ben de Gi­resunluyum. İsmini duyduğun Micanoğlu benim" dediğini, o bahriye neferinin ismini vererek nak­lederdi.
10BOA, SAİD, nr. 165, s. 117. Kayıtta "...fahri olarak muhacir Reşîd ve Kesâblı Micanoğlu refakat­lerinde çend nefer eshâs-ı reztleden müteşekkil firkateyn eşkıyanın izâle-i vücûdlanna veya derdest ve tenkillerine me'zûn edilerek..." denilmektedir.
11Trabzon vilâyetine yazılan 10 Ramazan 1304 (2 Haziran 1887) tarihli tahrirat müsveddesinden anlaşıldığına göre Micanoğlu Licese madeninden Giresun'a sevk edilen cevheri Giresun yo­lundan geri çevirmiş, katırcıları tehdit etmiş, Kanlı Han mevkiinde altı kişilik çete efradıyla Giresun zaptiyelerinin silahlarını ve bir takım yolcuların iki yüz lira kadar parasını almıştır (BOA, DH.-MKT, nr. 1423/118).
"Eşkıyâ-i Giresun Keşâb Mîcânoğîu Hüseyin Efendi" imzası ile yazılan, "Karahisar-ı Şarkî Mutasarrıflığından Avrupalı madenci direktörü Ağa'nın hu­zura âlîsine" şeklinde başlayan ve "Fûtüvvetlü benim dostum direktör ağa haz­retleri" diye devam eden tarihsiz mektupta Micanoğlu şöyle demektedir:
"Bu Icerre zât-ı âlîlerinize mahsûsen selâm ederim. Kaldı ki sizler beş on se­neyi mütecaviz madenci olduğunuz ma'lûm ve bendeniz de beş altı seneden be-rü eşkıya olduğum beyân ol-cihet şimdiye kadar sizlere bir kusur getürmüş ol-mayup Licese isnadından dolayı karındaşım Mehmed ile Süleyman yirmi mâhı mütecaviz taht-ı tevkîfde kalup bî-gayr-i hak halbuki, bendeniz ile Muhacir Kü­çük Hüseyin12 olduğu hepinize ma'lûmdur. Kaldı ki, şimdiki halde sizlere şu ka­dar çok recâ ederim. Bu iki karındaşlarımı mahbûsdan çıkarup kendünüze zap-tiyye edüp iskân etmenizli] matlûb ederim. Her kaç lira altun mesârif ederseniz bendenize beyân edesin. On beş güne kadar çıkarırsınız bendenize iki bin altun vermiş kadar hükmü vardır.Ve eğer bu işe gayret etmezseniz evvelâ canınıza sa-nry^en cevherine dahi Uzundere'den gelen şeylerine dahi Karagöl'den giden su­ya bu tahrîr ile himâm şeylere man'î-i şer'î olacağım. Ma'lûmunuz olsun. Kal­dı ki, sizlere on beş gün mühlet. Cevâbınızı isterim. Bu işe gayret etmedikten sonra sizlere daha rahatlık yoktur. Katırcınızı işletmem. Her bir cihet kötülük ederim. Sonra bendenize beyân eylemedin dimiyesiniz. İrâdelye] muntazırımu".
Micanoğlu'nun maden direktörüne yazdığı bu tehdit mektubu üzeri­ne İngiliz konsolos Ali Sururî Paşa'ya durumu bildiren Fransızca bir mek­tup yazar. Mektubun tercümesine göre konsolos şunları söylemektedir:
"15 Nisan [l]303 [27 Nisan 1887] tarihinde vuk'u bulan mükâlemeye is­tinaden İngiltere devlet-i fehîmesi teb'âsından Licese mâden direktörüne eşkıya­dan Micanoğlu'nun yazdığı tehdîdli mektûb suretinin leffen huzûr-ı âlî-i vilâyet-penâhîlerine takdimle kesb-i şeref eylerim.
Bu tehdîdden mâden idaresi korkmakda olduğundan ümîd-vârım ki, zât-ı âlî-i vilâyet-penâhîleri eşkıyâ-i merkûmenin derdestini ve cem'iyyet ve mazarra­tını men' edecek tedâbiri diriğ buyurmazlar. Şâki-i merkum Micanoğlu'nun refâ katinde Güret muhacirlerinden üç şahıs bulunduğunu haber almışdım.
12Trabzon vilayetine muhatap 4 Nisan i 888 tarihli bir yazı müsveddesi Küçük Hüseyin'e dairdir. Belgeye göre Küçük Hüseyin ölü olarak ele geçirilmiştir. Küçük Hüseyin'in yakalanması için Trabzon Merkez Aabur Ağası Süleyman Ağa ile oğlu mülâzım Hacı Bey tarafından hafiyelere verilen beş bin kuruş paranın sarfı hususunda herhangi bir emir verilip verilmediğinin tahkik edilmesi istenmiştir (BOA, DH. MKT, nr. 1499/22).
13BOA, Y. PRK. EŞA, nr. 6/67, lef: 1.



Çürüksu-lu sa'âdetlü Ali Paşa'nın bana bugün verdiği viziteyi bir vesile add ile bundan bt'l-istifâde buna dair ettiğimiz mükâleme üzerine Ali Paşa şâki-i merkum refâketin-de yalnız Gürcî olarak bir adem bulunup o da dâmâdı Ali Bayrakdaroğlu oldu­ğunu cevaben söyledi. Ve her ne kadar bu eşkıya cem'iyyetine ehemmiyet verilür ise de ehemmiyete şetyân bir şey olmayub eğer Serasker Paşa hayretleri kendüsü-ne kimsenin ma'lûmatı olmaksızın hafi bir emir verirse bunların cem'iyyetini az müddet zarfında mahv edeceği ümid-kavîsinde bulunduğumu ve bu suretle Dev-let-i Aliyye ile Ingilizler'ih menfa'atine bir hidmet etmiş olacağını ilâveA makal eyledi. Ümîd ederim ki, bu takririm zât-ı alî-i semûhîleri ile Ali Paşa beyninde Kiss eylediğim az. çok bürûdetin ber-taraf olmasına bir vesile-i cemîle olacakdır. İfvtiramât-ı mahsûsa-i fâ' ikamın kabûl-i temînatı mercûdur e/endim ".
Gerek Micanoğlu'nun maden direktörüne, gerekse konsolosun Trab­zon valisine yazdığı mektuptan Micanoğlu'nun hayatına dair yeni bilgiler elde etmemiz mümkün olmaktadır. Bir kere Micanoğlu, İngiliz maden di­rektörü ile çok yakın ilişki içinde bulunmakta ve direktöre "dostum" diye hitap etmektedir. Micanoğlu'nun "beş altı seneden berü eşkıya olduğum" ifa­desinden hareketle 1882 yılında dağa çıktığı söylenebilir15. Bu yıllarda Li-cese madeni Şebinkarahisar'a dört saat mesafededir ve simli kurşun made­ni çıkarılmakta, bir İngiliz şirketi tarafından işletilmektedir. Madenin çı­karılması için gerekli olan bütün alet ve edevat ile çıkarılan cevheri ezip temizlemek üzere bir de fabrika bulunmaktadır. Günde yedişer tona kadar maden cevheri çıkarılan fabrikada, sayıları üç yüz ile beş yüz arasında de­ğişen işçi çalıştırılmaktadır16. Micanoğlu, haraç aldığı böyle büyük bir ma­den cevheri işleyen fabrikaya baskın yapmıştır.
14BOA, Y. PRK. EŞA, nr. 6/67, lef: 2.
15Yaşar Küçük, Kerempelioğlu'na ve Engüz köylülerine dayanarak Micanoğlu'nun 20 yaşında eş­kıya olduğunu düşünmektedir. Micanoğlu'nun ifadesine ve Küçük'ün verdiği doğum tarihine göre Micanoğlu 20 yaşında değil, 18 yaşında eşkıya olup dağa çıkmış olmalıdır. Kerempelioğlu tarafından tespit edilen sekiz yıl eşkıyalık yaptığı ifadesine göre ve belgeye dayanarak 1890 yı­lında vurulduğunu, dolayısıyla eşkıyalık hayatının sona erdiğini söylemek mümkündür (Küçük, age., s. 188). Ancak, belgede Ali isimli bir damattan bahsedilmektedir. O halde, ne zaman ev­lenmiştir, ne zaman evlenecek yaşa gelmiş bir kız babası olmuştur? Bunlar dikkate alındığında eşkıya olduğu tarihle ve yaşıyla ilgili değerlendirmelerde bir çelişki söz konusu olmaktadır.
16Madene yapılan baskın ve direktöre yazılan tehdit mektubundan sonra İngiliz direktörün Lice-se madeninde kalmadığı, yerine Alman uyruklu Eschrich isimli bir kişinin geldiği anlaşılıyor (Salnâme-i Vilâyet-i Sivas, Sivas 1306, s. 247).


Bu baskını Micanoğlu ile Muhacir Küçük Hüseyin yapmasına rağmen, hükümet kuvvetleri Mi­canoğlu'nun kardeşi Mehmed ile Süleyman'ı yakalamışlardır. Mehmed ve Süleyman yirmi ayı aşkın bir süreden seri de hapishanede tutulmaktadır­lar. Micanoğlu, İngiliz maden direktörüne Mehmed ve Süleyman'ın hapis­haneden çıkarmasını, kendisine muhafız olarak almasını talep etmekte, bu iş için kaç lira altın masraf ederse kendisine bildirilmesini istemekte, on beş günlük de bir süre vermektedir. Direktör bu işi yaparsa karşılığında Micanoğlu'na iki bin altın lira vermiş sayılacaktır. Yani, Micanoğlu aldığı haraçtan bu kadar bir miktarı düşmüş olacaktır. Eğer, direktör hapishane­de olan Mehmed ve Süleyman'ı on beş güne kadar kurtarmazsa Micanoğ­lu, direktörün canına kastedecek, çıkarılan maden cevherinin taşınması­na engel olacak, Karagöl'den gelen suyu kesecek, kısaca her türlü kötülü­ğü yapacaktır. Mektuplar, çete efradının etnik yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Buna göre Micanoğlu'nun çetesinde bu sırada üç değil, bir Gürcü asıllı bulunmaktadır. Bu da Micanoğlu'nun damadı Ali Bayrak-daroğlu'dur. Konsolosa göre çeteye fazla ehemmiyet verilmemelidir. As­lında serasker tarafından verilecek gizli bir emirle çete kısa bir müddet içinde yok edilebilecektir. Çetenin ortadan kaldırılması da ingiltere ile Osmanlı devletinin menfaatine olacaktır. Yayımladığımız bu belgelerin Micanoğlu ile ilgili bazı konulara açıklık getirdiği görülebilir. Uzun yıllar Giresun, Şebinkarahisar, Erzincan, Tokat, Trabzon, Samsun ve dağlarında dolaşan eşkıya Micanoğlu için türküler yakılmış ve yakılan türküler dilden dile söylenerek bugüne ulaşmış olup sevilerek dinlenilmektedir17. Mica­noğlu'nun birçok özelliğinin ve faaliyetlerinin bu türkülere yansıtıldığını görmek mümkündür. Yaptığı soygunlardan ve aldığı haraçlardan fakirlere yardım ettiği, köprü, çeşme gibi hayır eserleri yaptırdığı söylenilen ve bu­na dair birçok olay anlatılan Micanoğlu, halkın sevgisini kazanmış, eşkı­ya olarak baskıcı ve yağmacı bir kimliğinin yanında, iyiliği ve kötülüğüy-le, her haliyle halkın belleğinde Köroğlu gibi bir karakter olarak algılan­mıştır18. Türkünün derlenen sözlerinden bazıları şöyledir19:
17Micanoğlu türküsü Ahmet Yamacı tarafından Halim Giresunlu'dan derlenmiş ve notaya alın­mıştır (TRT Repertuar no. 1247).
18Fikret Karadeniz, "Giresun'da Bir Alp Tipi ya da Bir Köroğlu Gibi Micanoğlu", Üç Kem Bir Ül­ke (Anadolu Denemeleri), Trabzon 2002, s. 133.
19Ahmet Caferoğlu'nun 1945 yılında sözlerini derlediği türküsü için bk. Kuzeydoğu İlleri Ağızla­rından Toplamalar: Ordu, Giresun, Trafeon ve Rize Yöresi Ağızlan, Ankara 1994, s. 114-115.


Rakı koydum fincana
Hele bakın Mican'a
Kör olası Kel Seyid
Nasıl kıydın bu cana

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Martinimin pulları
Gece kestim solları
Aslan Mican geliyor
Saymaz karakolları

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Mican'ımın martini
Dolar dolaş boşalır
Kel Seyid'in gelinleri
Giyinir de kuşanır

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Karagöl obasında
Su içtim kana kana
Mican'ın ağaları
Ağlıyor yana yana

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Esbiye'nin pirinci
Ayvasıl'm turuncu
Ağaların içinde
Aslan Mican birinci

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Karisar yolu taşlık
Eskidi zıpka başlık
Gotkile hiç durmuyor
Hergün istiyor harçlık

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım



Ayvasıl burnu burun
Beyler geriye durun
Micanoğİu geliyor
Altına iskemle kurun

Oy benim canım Mican'ım
Dünyalarda bir canım

Karisar'ı ben yaktım
Giresun'a ev yaptım
Darılmayın kardaşlar
Beyler ağzına baktım



Oy benim canım
Dünyalarda bir canım




Mican sen öleceksin
Kabire gireceksin
Dokuz tahta altında
Ne cevap vereceksin



Oy benim canım
Dünyalarda bir canım
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Giresunlu Ünlü Eşkiya Micanoğlu Hüseyin
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ÜNLÜ EŞKİYA HEKİMOĞLU İBRAHİM
» Ünlü Eşkiyalar.
» EŞKİYA BELGELERİ
» Anadolu'da Celali Reisleri ve Eşkiya Liderleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ANCİENT VİSİONART COLLECTOR &TREASURE HUNTERS :: EŞKİYA BELGELERİ :: ÜNLÜ EŞKİYALAR-
Buraya geçin: